“Her para harcadığınızda, istediğiniz türden bir dünya için oy veriyorsunuz.” diyor Anna Lappé. 27 Kasım tarihlerinde bizleri bekleyen Black Friday’e karşı nasıl bir tutum geliştirebileceğimiz konusunda etkili olabilecek bir cümle, aklımızda tutmakta fayda var. Bugünse sizi, hazır Black Friday de kapıya dayanmışken, toplum olarak neden tükettiğimiz üzerinde düşünmeye davet ediyoruz. Bir ürünü satın almaya nasıl karar veriyoruz? Bu karar anında vücudumuzda neler oluyor? Tercih ettiğimiz tüketim ürünleri bize neyi çağrıştırıyor? Yazının sonlarındaysa sizlere bilinçli tüketim kavramından ve bilinçli bir tüketicinin düşünce yapısından bahsederek sürdürülebilir bir alternatif sunmak istiyoruz.
Fotoğraf: The New York Times
Black Friday yani Kara Cuma, ABD'de geleneksel olarak Şükran Günü'nden sonraki cumaya denk gelen ve birçok Amerikalının Noel alışverişlerine başladığı gün. Keşke, Black Friday için bu tanımı yapmamız yeterli olabilseydi, ancak maalesef bu gün, aynı zamanda büyük bir tüketim çılgınlığının da yansıması. Son yıllarda dünya çapında çok sayıda mağaza zincirleri, bugünü özel kampanyalar ve indirimlerini duyurarak değerlendiriyor. Ülkemizin de son dönemlerde bu ‘kültürün’ bir parçası haline geldiği ortada.
Gelin, Philelefteros adlı gazetenin geçtiğimiz yıl tüketicileri Black Friday’e karşı nasıl uyardığına yakından bakalım: “Özellikle genç tüketiciler, indirim ve kampanyalardan faydalanıyor ve ürünleri daha ekonomik fiyatlara satın alıyor. (...) İşte bu cuma günü her şey tüketicinin gereksinim ve arzularına göre hazırlanacak. Satışa sunulan ürünler, gözden kaçırılamayacak şekilde sergilenecek. Renkler, müzik, çarpıcı sloganlar ve özellikle de 'bedava' sözcüğü, kaçınmamızın neredeyse imkansız olduğu tuzaklar oluşturuyor. Sektör, Kara Cuma'ya günler öncesinden hazırlanıyor. Tüketiciler de aynısını yapmalı ve parlayan her şeyi altın sanmaktan vazgeçmeli.”
Parlayan her şeyi altın sanmak... Evet, yaptığımız tam olarak da bu. Aslında hiç ihtiyacımız olmayan, alsak da en fazla bir ya da iki kez kullanacağımız şeylerin indirimde olduğunu görmek, bizde o şeylere hemen sahip olma dürtüsü yaratıyor. Hiçbir zaman doymamıza izin vermeyecek bir döngünün içine kendi irademizle giriyor, tüketim çılgınlığına teslim oluyoruz. Peki neden? Neden tüketiyoruz?
Ayna Nöronlar ve Dopamin
Fotoğraf: Agility PR Solutions
Neden Tüketiyoruz?
Araştırmalara göre, satın alma tercihlerimizin %85’i bilinçaltı düzeyde gerçekleşiyor! Bu tercihlerin en büyük belirleyicileri ise ayna nöronlar ve ‘haz hormonu’ diyebileceğimiz, oluşturduğu ödül mekanizmasıyla söz konusu eylemi teşvik eden dopamin.
Ayna nöronların etkisi, özellikle birçok kişi tarafından çok sevilen ve popüler olan ürünler için geçerli oluyor. Bir vitrine denk geliyor, orada herhangi bir ürünü görüyoruz. Aynı ürünü o gün yemek yediğimiz arkadaşımız üzerinde taşıyor oluyor, iki gün sonra sokakta yürürken aynı ürün, yine karşımıza çıkıyor. Bu üst üste maruziyet, bir noktadan sonra ayna nöronları aktive ediyor ve bizde ‘ben de aynısından istiyorum, bende de olmalı’ düşüncesini yaratmaya başlıyor. Derken sahneye dopamin giriyor, bu yeni ürüne sahip olma ihtimali beynimizde daha fazla dopamin salgılatıyor, hazzı ve keyfi henüz o ürüne sahip olmadan bile yaşamaya başlıyoruz. Harvard Üniversitesi profesörlerinden David Laibson bu etkiyi “Mantıksal beynimiz tasarruf yapmamız gerektiğini bildiği halde, dopamin yüzünden duygusal beynimiz kredi kartını aşmaya çağırır.” diyerek açıklıyor.
Satın Aldıklarımız Aslında Nelerin Simgesi?
Fotoğraf: Freepic
Tercih ettiğimiz tüketim ürünleri çoğu zaman beraberinde taşıdıkları anlamları da getiriyorlar. Onları sadece mantığımıza uygun oldukları veya çok kullanışlı, pratik oldukları için değil; çağrıştırdıklarıyla bize iyi duygular hissettirdikleri için alıyoruz. Güç, kontrol, yeterlilik ve haz bu duyguların en yaygın olanları. Örneğin, bir saat aldığımızda bu genelde bize kendimizi güçlü hissettiriyor, daha da ileri giderek sosyal statümüzü yansıtıyor. Bu, o saatin işlevini bile değiştirmeye yetiyor – sadece zamanı öğrenmek için değil, ona sahip olabilecek yeterlilikte ve güçte olduğumuzu hem kendimize hem çevremizdekilere hatırlatmak ve(ya) göstermek için taşıyor hale geliyoruz bileğimizde.
Sosyal statü dedik... Aynısı sosyal gruplar için de geçerli. Örneğin tenis oyuncularından oluşan bir gruba dahil olmak istiyoruz, yapacağımız ilk şeylerden biri genellikle gerekli ekipmanları almak oluyor. Tenis kıyafeti, tenis topu, tenis raketi... İşte ancak bunlara sahip olduğumuzda o grubun bir parçası gibi hissebiliyoruz, ait hissediyoruz. İşin tuhafı, birtakım ‘şeylere’ sahip olmak bizi bir sosyal gruba ait hissettirdiği gibi, artık farklı ve özgün ruhumuzu ortaya koymak için başvurduğumuz bir araç haline de geldi. Tenis örneğinden devam edersek, evet bu ekipmanlara sahip oluyoruz, ancak etraftaki onlarca, yüzlerce çeşit arasından bizi en iyi yansıttığını düşündüğümüz renkteki, şekildeki ve tarzdakileri seçiyoruz. Böylece bireysel kimliğimizi yansıtabildiğimiz yanılgısına düşünüyoruz, daha doğrusu ne kadar üzücü ki, bu kendimizi ortaya koymanın bir yolu oluyor bizim için.
Bilinçli Tüketim: Sürdürülebilir Bir Alternatif
Bilinçli tüketim (mindful consumerism), kişinin tüketim tercihlerinin sonuçlarıyla ilgili düşünsel ve davranışsal anlamda bilinçli olması anlamına geliyor. Bilinçli ve bilinçsiz tüketimi iki farklı senaryoyla anlatmaya çalışalım.
Fotoğraf: The Wall Street Journal
Melissa adlı bir karakterimiz olsun ve Melissa, Instagram akışında gezinirken aniden karşısına bir giyim reklamı çıksın. Tanınan bir moda markasının yeni sezon ürünlerinden biri, bir kışlık mont... Bu markanın stilini çok beğenen Melissa, hali hazırda çok sayıda kışlık montu olmasına rağmen, kendini farklı renkte bir monta ‘ihtiyacı olduğuna’ bir şekilde ikna etsin ve linke tıklayarak online alışverişini o anda gerçekleştirsin. İşte burada bilinçli bir tüketim tercihinden söz etmemize imkan yok.
Diğer tarafta, Özge adlı bir karakterin yalnızca ihtiyaç duyduğu zamanlarda alışveriş yapan biri olduğunu hayal edelim. Kışlık bir montaysa gerçekten ihtiyacı var. Bilinçli bir tüketici olarak Özge ne mi yapar? Alışverişi ciddiye alır, güzel görünen bir mont seçmek kadar, eşit çalışma koşulları altında üretilmiş, vegan ve doğa dostu bir mont seçmeye de önem verir. Seçeceği montun kaliteli olmasını ister ki onu uzun dönemler kullanabilsin. Online ve offline olarak birçok farklı seçeneği bu anlamda inceler ve birkaç hafta sonra, kendi bakış açısını yansıtan, doğaya saygılı bir markanın kışlık bir montunu satın alır. Özge hem kendi ihtiyacını sağladığı hem de bunu yaparken gezegenin iyiliği adına hareket edebildiği için mutluyken, Melissa epey doyumsuz hisseder, markanın yeni çıkacak ürünlerini takibe başlamıştır bile.
Fotoğraf: WikiHow
Bir sorun kendinize, bu senaryoda hangi kahraman olmak istiyorsunuz? Eğer cevabınız ‘Özge’ ise, bilinçli bir tüketicinin düşünce yapısıyla ilgili sizlerle paylaşmak istediğimiz birkaç ipucu var. Bu maddeleri benimseyerek, içselleştirerek ve herhangi bir ürünü satın almadan önce hatırlayarak, bu anlamda etkili adımlar atabilirsiniz:
- Arzu duyduğunuz veya kullanmanın içinizdeki bir boşluğu dolduracağı ürünleri değil, sık sık kullandığınız ürünleri belirleyin. İşte bu ürünler, ‘gerçekten’ ihtiyaç duyduğunuz ürünler.
- Standartlarınızı ve kriterlerinizi oluşturun: her ürünü performans, vegan / organik / doğa dostu, sürdürülebilirlik, adil ticaret gibi başlıklar etrafında değerlendirin.
- Kriterleriniz ile uyumlu olan, lokal üretim yapan markaları keşfedin.
- Bu aşamadan sonra bile, seçtiğiniz ürünün içeriği ile ilgili bilgi edinin. Hangi materyallerden yapıldığını iyi bildiğinizden emin olun.
- Sonrasında seçtiğiniz ürünü gönül rahatlığıyla satın alabilirsiniz.
Paylaşmanın, birlikteliğin ve öze dönüşün hakim olduğu bir dünya yaratmak mümkün! 27 Kasım’da başlayın...
Sürdürülebilir Çözüm Ortağı ürünlerimize sitemizden ulaşabilir, sweatshirt modelleri ve bez çantalar ürünlerimize sahip olarak plastik kullanımınızı azaltabilirsiniz.
Bu yazımızda sizlere "Gerçekten... Neden Tüketiyoruz?" konusundan bahsettik. Bir önceki yazımıza https://www.mataramasu.co/blogs/blog/benjamin-von-wong-ile-ilham-dolu-bir-roportaj linkinden ulaşabilirsiniz.
Kapak fotoğrafı: The Jerusalem Post
Yorum yazın
Bu site reCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için Google Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.